Posts Tagged ‘cinsellik’

Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler

09 Şub 2009

Hangi Hastalığa Hangi Yiyecekler

Doğa bir eczane gibidir! Tahıl, sebze ya da meyvelerde bulunan çeşitli maddeler, vitaminler; depresyondan tansiyona birçok hastalığa iyi gelir. Urfa’nın acı pul biberinin cilde yararlı, teni güzelleştiren maddeler içerdiğini, İlaçta aspirin neyse, yiyecekler içinde elmanın da o, olduğunu söyleyen Londra Üniversitesi uzmanlarının hazırladığı doğal savaş programında hangi hastalığa karşı neler yemeniz gerektiği anlatılıyor.

GRİP

Satsuma: (Küçük portakal) İçerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde öksürüğü ve kanlı tükürükleri keser. Ayrıca kan pıhtılaşmasına karşı en etkin doğal yiyecek olduğu için ileri yaşlarda felç ya da kalp krizi riskini de azaltır.

Tarçın: Yemeklere girmiş olabilecek E-coli bakterisinin vücutta yayılmasını engeller. Mideyi düzene sokar. Kusmayı engeller. Hatta bal ya da limon suyuyla birlikte alındığında boğazdaki yanmaları keser.

Hardal: İçindeki singrin maddesi, midenin gaz çıkarmasına yardımcı olur. Sindirim sistemini düzenler, mide ağrılarını giderir. En fazla bir çay kaşığı alınmalıdır.

Nane: İçerdiği mentol, midenin normalleşmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Nane çayı, baş ağrısı, grip, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir.

DEPRESYON

Avokado: Sindirimi çok rahat olan bu meyvayı özellikle yeni doğmuş bebeklerin ilk maması olarak tavsiye ederiz. İçerdiği E vitamini kalbe iyi gelir, yüksek potasyum da dinç tutar ve insanı depresyona sokan uyuşukluluk ve rahatlığı üzerinden atar. Vücudun kolesterol oranını ayarlar. Teninizin sürekli hücre yenilemesine neden olur. (Zayıflamak isteyenler dikkat: Yağ oranı bir çikolata kadar yüksek olan avokadoyu yememenizi öneririz.)

Çikolata: Sütlü çikolataları tercih edin. Çünkü içerdiği kakao yağı, magnezyum, E vitamini beynin kendisini yenilemesine ve psikolojik rahatlık sağlamasına yardımcı olur. Migreni olanlar çikolatadan uzak durmalıdır. İstiridye: İçindeki demir, sperm sayısını ve insanın seks gücünü artırır.

A, B12 ve C vitaminleri içerir. Beyin için en faydalı yiyecek olanistiridye, enerji verir. (Dikkat: Kolesterol oranı birçok balığın iki katıdır.)

Patates: Orta boy bir patates,bir insanın bir gün içinde alması gereken C vitaminini içerir. Beyindeki serotonin adlı kimyasal maddenin kendisini yenilemesini sağlar.

İDRAR YOLLARI

Nane:İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdiği mentol, midenin normal işlevini görmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Sabahları mide bulantısını keser. Nane çayı, baş ağrısı, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir.

Ancak nane çayını aç karnına değil, tok karnına içiniz.

Elma: İçindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür,

> sindirim sistemini düzenler ve idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir.

> Kepekli ekmek: B3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit içerir. Çok fazlası idrar yollarına zarar verirken, günde 2 dilim yemek iyi gelir.

ALERJİ

> Kayısı: İçindeki betakarotene adlı madde hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak,kanseri önler. Bir kayısı ne kadar parlaksa, içindeki betakarotene oranı o kadar yüksektir. İçerdiği kalsiyum ve magnezyum, gırtlak yanmalarını engeller. Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen
sülfür dioksit, astım gibi alerjilere iyi gelir.

HEMOROİD (BASUR)

Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur tedavisinde birebirdir.

(Dikkat! Ancak fazlası basur için tehlikelidir.)

KARIN AĞRISI

> Papatya çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser.

KARACİĞER

Enginar: Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyecekleri dahi sindirimine yardımcı olur.Karaciğer hastalarının yanı sıra romatizma, artirit ve gut hastalığına yakalananlarla, hamilelere şiddetle tavsiye ederiz.

Meyan kökü: Dünya üzerinde birçok kabile yüzyıllardır ülser, artirit, bronşit ve karaciğer rahatsızlıklarına karşı meyan kökünü “doğal ilaç”
olarak kullanır. Adrenalini yükseltir, insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür.

Zerdeçal: Karaciğer rahatsızlıklarının yanı sıra sindirime de yardımcı olur.

DİŞ

Ekmek: Şekerli yiyecek yenildiğinde içindeki asitler dişlere her 20 dakikada bir saldırır. Ekmek,dişleri korur. Gün boyunca 6 ila 11 dilim ekmek yiyin.

Meyve: (Her çeşit) Günde 2 ila 4 öğün meyve tüketin.

Sebze: (Her çeşit) Günde 3 ila 5 öğün tüketin.

Yoğurt veya beyaz peynir: Eğer yemekler arası atıştırırken diş sağlığınızı düşünüyorsanız,kalsiyum deposu olan bu iki yiyeceği tercih edin.

Muz: Yüksek miktarda karbonhidrat içerir. Zengin bir potasyum kaynağıdır. Bu mineral, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlar.

TANSİYON

Rezene: İçerdiği potasyum sayesinde tansiyonu düzenler. Sağlıklı kan hücreleri için gerekli olan folik asidi de bol miktarda bulundurur. Rezene
çayı sindirim için iyidir.

> Tahıl: Kan damarlarını gevşeten ve rahatlatan bir tür fotosentez kimyasal maddesi içeriyor. Bu sayede kanın damarlardan daha rahat geçmesini sağlıyor.

> Tahıl yemek sebzelere oranla vücutta daha fazla kalori yakılmasını sağlar. Kalorinin azalması tansiyonu düzenler.

Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.

Karaciğer: Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, cilt ve keskin gözler için gerekli olan A vitamini açısından zengindir. Küçük bir porsiyonu günlük A vitamini ve demir ile aylık B12 vitamini ihtiyacını giderir.

SİNDİRİM SORUNLARI

Arpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamini vücuda direnç kazandırır.Ayrıca ABD’deki bir araştırma, 6 ay boyunca her gün arpa ürünü şeylerin yenmesinin kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı.

Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar. Meyvalı yoğurtlara 3 çay kaşığı şeker eklendiği için şeker oranları daha yüksektir. Yoğurttaki potasyum, kan basıncı ve kalp atışlarını düzenler. Midenin yiyecekleri düzenli olarak öğütmesini sağlar…

KİLO KAYBI

Çikolatalı puding: Bu sayede vücuttaki kan istediği protein ve mineralleri alır. İngiliz Sağlık Bakanlığı, kilo kaybı yaşayanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor.

Peynir: 100 gramında 78 kalori bulunuyor.

Yumurta: Günde 2 yumurta kadınların günlük protein ihtiyacının 4’te 1’ini, erkeğin ise 5’te birini karşılar. A,D,E ve B vitaminleri içeren
yumurtadaki

> selenyum maddesi, bebeklerde sindirim sorunlarını çözer, yetişkinleri de kansere karşı korur.

> Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek, insan vücudunun günlük protein ihtiyacının yüzde 20’sini karşılar.

Salam: B vitamini, demir, sodyum ve potasyum deposudur.

MENOPOZ

Nohut: Sebze hormonu “fitoöstrojen” içerir. Bunlar östrojenin vücuttaki etkilerini dengeler ve menopozun yarattığı etkilere karşı korur. Sebze proteininin en zengin kaynaklarından birisidir.

Kola: Kafein vücudun yorgunluğunu alır ve konsantrasyonu sağlar.

Üzüm: İçerdiği “elajik” asit sayesinde menopozun neden olduğu kemik erimesine karşı korur. Kandaki östrojen seviyesini yükselterek de menopoz semptomlarını en aza indirir.

Kuru erik: Sadece iki-üç adet yemek dahi vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşılar. İdrar yolları kaslarını rahatlatır. Bu da kolon kanserine karşı korur. Demir, A vitamini, B6 vitamini ve potasyum içerir. İçerdiği yüksek orandaki bor minerali sayesinde menopoz dönemindeki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutar.

> Tatlı patates: Adrenal salgılayan bezleri güçlendirerek vücuda enerji sağlar. Fosfor, magnezyum, kalsiyum, C vitamini, potasyum ve folik asit içerir.

ROMATİZMA

Enginar: Vücuttaki zehiri atma etkisi sayesinde başta romatizma olmak üzere gut hastalığı ve eklem yanmasına karşı birebirdir. Folik asit ve potasyum kemikleri güçlendirir.

Domates: C vitamini boldur.

Tahıl: İçerdiği doğal kimyasallar, romatizmanın yol açtığı eklem yanmaları ve romatizmal ağrıları hafifletir.

> Kekik: Timol adı verilen bir tür doğal yağ, vücuttaki diğer yağların parçalanmalarını sağlar. Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma
ağrılarını büyük oranda azaltır.

> Zencefil: Uyarıcı etkileri kan damarlarını genişletip kan dolaşımını artırarak romatizma ağrıları ve yanmaları yok eder.

SİSTİT

Kuşkonmaz: Folik asit, C ve E vitaminleri içerir. Yenilen besinlerin vücuttaki zehirli kalıntılarını atmayı sağlar. Karaciğer ve böbreklerin çalışmasını kolaylaştırır, destekler. Bu nedenle doktorlar, sistit hastalarının mutlaka kuşkonmaz yemeleri gerektiğini söylüyor.

KANSIZLIK

Hurma: Türüne göre değişse de hurmaların birçoğu yüksek oranda demir içerir.

> Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Kurutulmuş olanlarına göre daha yüksek oranda su ve
daha düşük kalori içerir.

İDRAR VE BÖBREK

Pancar: Böbrekleri çalıştırır. Önemli bir potasyum kaynağıdır. Vücuttaki tuz

> oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.

Kavun: Orta boy bir kavunun yarısı, günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. A vitamini ve betakaroten içerir. Bunlar antioksidan, yani vücudu
temizleyici etkiye sahiptir. Böbrekleri rahatlatır. Yüksek miktarda su ve düşük miktarda kalori içerir.

DİYABET

Kuru fasulye: Lif açısından zengin bir besindir. Bu da diyabet riskini büyük

> oranda azaltır.İçerdiği karbonhidratları vücudun şekere dönüştürmesi uzun sürer.

> Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, potasyum, fosfor ve magnezyum içerir. Çözünebilir lif içermesi sayesinde kandaki kolesterol oranını düşürür. Bu nedenle diyabet ve kalp hastaları için kaçınılmaz bir besindir.

BAŞ AĞRISI

Nane: Nane çayı baş ağrılarını dindirmek için birebirdir. İçerdiği mentol ve mentol doğal yağları sayesinde mideyi rahatlatma etkisine de sahiptir.

Biberiye: Kimyasal içerikleri sayesinde doğal bir ağrı kesici görevi görür.

Çikolata: Doğal antidepresan özelliği vardır. Çikolata magnezyum ve demir içerir. Sinirleri gevşetici özelliği sayesinde baş ağrısını dindirir.

VÜCUT SU TUTMUŞSA

Kuş üzümü: 100 gramı günlük C vitamini ihtiyacının tam 3 katını karşılar. Antibakteriyel ve yanmayı önleyici etkileri vardır. Zengin potasyum ve düşük
tuz içeriği, dehidratasyonu olanlar için önemli bir doğal ilaçtır.

Kabak: 100 gram kabak günlük folik asit ihtiyacının 4’te birini karşılar.

Yüksek orandaki potasyum sıvı-tuz dengesini sağlar.

Tahıl: İdrar yollarını açıcı, çalıştırıcı ve rahatlatıcı etkileri sayesinde dehidratasyonu rahatsızlığı bulunanların mutlaka yemeleri gerekir.
Mideyi rahatlatıcı özelliği vardır.

EĞER MİDENİZ RAHATSIZSA

Tarçın: Mide yanmalarını ve kusma hissini alır.

> Hindistan cevizi: Sütlü içeceklere eklendiği zaman mideyi gevşetici ve gazını alıcı bir etki yaratır. Mide bulantılarını önler.

> Lahana: Mayalanma sırasında laktik asit üretir. Bu da sindirim sistemindeki zararlı bakterileri öldürerek sindirime yardımcı olur.

GUT (DAMLA HASTALIĞI)

Hamsi: Omega-3 yağı açısından çok zengindir. Kolesterol seviyesini düşürür.

Kanın pıhtılaşmasını önleyerek damar tıkanıklığı, kalp krizi ve dolayısıyla da felç geçirme riskini düşürür. Haftada en az 1 kez yemek gerekir. Kalp hastaları için bu miktar haftada 3-4 porsiyon olmalıdır.

ADET SANCISI

Muz: İçerdiği yüksek oranda B6 vitamini sayesinde kadınların adet dönemi sancılarını büyük oranda azaltır. Doğal bir ağrı kesici gibidir.

Tarçın: Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir.

HAMİLELİK

Enginar: Bol miktarda folik asit ve potasyum içerir. Düşük yağ oranı, sindirimi kolaylaştırıcı etkisi, antioksidan özellikleri sayesinde anne adayı ve bebeğin sağlığına önemli faydaları vardır.

> Böğürtlen: E vitamini içerir. Vücuttaki zararlı besin atıklarının temizlenmesini sağlar. C vitamini boldur. Cenini korur.

ÇÖLYAK HASTALIĞI

Kestane: Önemli bir enerji kaynağıdır. Kolayca sindirilebilir. Çölyak hastaları için buğday içermeyen un kaynağı olabilir. E ve B6 vitaminleri
içerir. yağ oranları düşüktür.

TİROİD

Midye: Omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir.

FELÇ

Turunçgiller: C vitamini zengini turunçgiller içerdikleri flavonoid adlı antioksidanlar sayesinde atardamarların, kalbin zarar görmesini önlüyor. Portakal içerdiği folik asit, kalp dostu potasyum ve kalsiyum sayesinde sağlıklı alyuvar hücrelerinin çoğalmasına neden oluyor.

Hamsi: Kolesterolü düşüren ve kan pıhtılaşmasını önleyen Omega-3 bol bol var.

ASTIM

Soğan: Sarımsakla birlikte enfeksiyonlarla mücadele eder. Kükürt bileşimleri atardamarların zarar görmesini önler. Soğan; kemik erimesine de iyi
geliyor.

ARTİRİT

Enginar: Enginarın en büyük özelliği toksinleri temizleme yeteneğidir. Bu nedenle artirit ve romatizması olan hastalara özellikle tavsiye ediliyor. Cynarine adlı madde, karaciğer ve safra esesinin rahatsızlanmasını engelliyor.

STRES

Mayan kökü: Antivirüs etkisi vardır. Karaciğeri korur. Adrenalin salgılanmasını dengeler. Stresle başa çıkabilmek için gerekli olan kortizol hormonunu salgılatır.

ÜLSER

Lahana: Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır. Yüksek oranda C vitamini içerir. Kırmızı lahana vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir. Kanseri önleyici etkiye sahiptir.Çiğ olarak salatalara katılması tavsiye edilir.

KEMİK ERİMESİ

Kayısı: Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içerir.

Süt: Kalsiyum, protein, B2-A-E-D vitaminleri, folik asit, fosfor ve demir kaynağıdır. Kalsiyum, D vitamini ve fosfor ile birlikte kemikleri ve
dişleri güçlendirmek için çalışır. Bunların eksikliği kemikleri eritir.

ARAÇ TUTMASI

Zencefil: Sindirime yardımcı olur. Mide bulantısını giderir.

Enerjinizi artırır. Seyahatin ve otomobilde uzun süre gitmenin yol açtığı bulantı ve rahatsızlıkları azaltır.

CİLT SORUNLARI

Papatya: Bitkisel yağ ve kimyasallar içerir. Çay olarak içildiğinde sindirime yardımcı olur, karın ağrılarını dindirir. Sıcak bir banyonun ardından hazırlanacak papatya çayı torbaları, egzamanın neden olduğu kaşıntı ve yanmaları alır.

Acı pul biber: Portakaldan 3 kat daha fazla oranda C vitamini içerir. Capsantin adlı kimyasal madde zona hastalığının neden olduğu ağrıları dindirmek için yapılan kremlerde kullanılır. Portakal suyu: Bir bardak portakal suyu günlük C vitamini ihtiyacınızın tamamını karşılar. İçindeki potasyum vücudun su dengesini korur; cildin kurumasını, kırışıklıkların meydana gelmesi önler. Portakal yağı:Susam yağıyla karıştırılarak kullanıldığında iyi bir cilt yağıelde edilir.Ayrıca;selülitli bölgelere portakal yağıyla masaj yapılması tavsiye edilir.

LAKTOZ DAYANIKSIZLIĞI

Badem: Yüksek oranda kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfor, E vitamini, B2 vitamini, antioksidan içerir. Bu nedenle laktoz (süt şekeri) dayanıksızlığı bulunan ve günlük gıdalar yiyemeyen kişiler için badem ideal bir besin kaynağıdır.

KALP

Bezelye: Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye, kalp için de çok önemli.

Kepekli Ekmek: Kalp hastalıklarıyla bağırsak kanseri için faydalıdır.Günde 12 gramdan fazlası kişiye göre zararlı olabilir.

Kiraz: 100 gramında 40 kalori bulunuyor. İçerdiği ellegic asit, vücudu kansere karşı korurken,kiraz kalp damarlarındaki normal bir kan dolaşımını sağlar. Çok kiraz yenmesi, gut hastalığına yakalanma riskini de düşürür.Günde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine
geçiyor.

Çikolata: E vitamini, magnezyum ve demir; kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Günde en fazla 1 çikolata yiyin.

Elma: Günde 5 adet yiyin.

Mısır Gevreği: Günde 1 tabak yeterli.

Salatalık: Diyet yapanların en büyük yardımcısı olan salatalık, kolesterolü düşürür. Kalbi güçlendirir. Unutmadan ekleyelim. Salatayı soymadan yiyin. Çünkü kalbi kuvvetlendiren madde, kabuğu ile derisi arasında bulunuyor.

Yumurta: Tüm yiyecekler içinde en kaliteli proteini içerir. En önemli özelliği, kolesterol oranını düzenleyen lesitin maddesi içermesi. Tavada az yağda pişirilmiş yumurtayı tavsiye ederiz.

Sarımsak: Mutfağınızdan eksik etmeyin. En az 1000 doğal tedavide kullanan sarımsak, sindirim sisteminden, kansere, kan dolaşımından kalp hastalıklarına kadar her şeye yaralı. Ancak hamileler dikkat olmalı. Aşırı sarımsak da kalp yanmaları ve çarpıntılarına yol açar. Günde bir diş yeter.

Humus: E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranını da ayarlar.

Kavun: Bir kavunun yarısı insan vücudunun günlük C vitamininin ihtiyacının tamamını, A vitaminin de yüzde 15’ini karşılar. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir.

Süt:Tam bir kalsiyum, protein, folik asit, A, E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Çocuk ve genç ve hamilelerin günde en az yarım litre süt içmesi tavsiye ediliyor.

Şeftali: Bir şeftali, günlük C vitamini ihtiyacınızın yarısını karşılar. Sindirimi kolay olan meyvanın koyu renklilerini tercih edin. Çünkü kabuğuna renk veren betakarotene maddesi, kalp ve kansere karşı faydalıdır.

Pirinç:E ve B12 dışında tüm B vitaminleri ve potasyum içerir. Özellikle kolon ve bağırsak kanserlerine karşı aydalıdır.Kolesterolü düşürdüğünden kalbe iyi gelir.

Tuz: Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler. Mide kanseri, kemik erimesi, kalp sorunlarına bire birdir. İngiliz Sağlık Bakanlığı, halkına günde 9 gram tuzun kafi olduğunu, aşırısının vücuda zarar vereceğini açıkladı.

Çay: Günde 2 bardak içilen çayla, 4 elma, 5 soğan, 7 portakal yemiş gibi kalp dostu antioksidan madde almış olursunuz. İngilizler, zellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor.

Ton Balığı: Kolesterol ve tansiyonu düzenler. Anemi hastalığına karşı D ve B12 vitamini içerir. Birçok kansere karşı vücudu içerdiği nikotinik asitle korur. Bir konserve ton balığı vücudun D vitamini ihtiyacının tamamını karşılıyor.

Hindi Eti: 125 gramı, vücudun günlük folik asit ihtiyacını karşılar. Folik asit, kan hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur.

Karpuz: Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacınızın %80’nini karşılarsınız. İçerdiği potasyum, kan dolaşımını sağlar.

KANSER

Kayısı: Antioksidan olan betakaroten açısından zengindir. Hücrelere ve dokulara zarar veren moleküllerin etkisini ortadan kaldırarak kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Lifli olduğu için bağırsakları koruyucudur.

Tahıllar: Arpa, mısır, buğday, yulaf gibi tahıllar B ve E vitamini, potasyum ve kalsiyum içerir. Kanserojen maddelerin vücuttan atılması sürecini hızlandırır. Tahıl ağırlıklı bir beslenme rejimi, bağırsak kanseri riskini yarı yarıya azaltıyor.

Fasulye: Fasulye, C vitamini ve betakaroten gibi kalp hastalığı ve kanseri önleyen antioksidanlar açısından zengindir. B vitamini de seks hormonlarını kuvvetlendirir.

Pancar: Demir ve folik asit açısından zengin olan pancar eski çağladan beri kan hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Amerikalı uzmanlar pancar suyunun sarılık tedavisinde de etkili olduğunu belirtiyor.

Lahana: Kanserli hücrelerin çoğalmasını önleyen karoten maddesi içerir.

Havuç: Tam 40 araştırma havuç tüketimi arttıkça kanser riskinin azaldığını ortaya koymuştur. Bunun temel nedeni betakaroten, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar açısından zengin oluşudur.

Nohut: Yağ düzeyi düşük olan ve kolesterol içermeyen nohut kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, bakır, manganez, betakaroten ve folik asit açısından zengindir. Göğüs kanserine karşı korur.

İncir: Potasyum, demir ve kalsiyum içerir. Sindirim sistemine yardımcı olur.

Eski çağlarda kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan incir, modern tıp tarafından da kansere karşı koruyucu olarak öneriliyor.

Sarımsak: Bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kansere, yüksek kolesterole, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına karşı koruyucu etkisi vardır.

Fındık: Kalp krizine karşı koruyucu olan E vitamini açısından en zengin besinlerin başında gelir. Her gün yenilen bir avuç fındık kansere ve kırışıklıklara karşı koruyucudur.

Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve potasyum içerir. Lifli özelliği kandaki kolesterol oranını düşürür, şeker ve kalp hastaları için yararlıdır.

Zeytinyağı: İçindeki omega yağ asitleri, kandaki kolesterol düzeyini dengede tutar. Antioksidan özelliği olan E vitamini açısından da zengindir. Bu sayede kalp krizi, felç, kanser ve erken yaşlanmaya karşı beyni koruyucu etkiye sahiptir.

Soğan: Bağışıklık sistemini güçlendirir. İçerdiği allicin ve sülfür; mide ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir. Son araştırmalar kemik erimesine karşı, peynir ve sütten daha etkili olduğunu göstermiştir.

Şeftali: Teki bile insanın C vitamini ihtiyacının yüzde 50,sini karşılayabilir. Sindirimi kolaydır. Kansere ve kalp krizine karşı koruyucu olan betakaroten açısından da zengindir. Bir tanesinde 33 kalori vardır.

Pirinç: Pirinç mükemmel bir enerji kaynağıdır. E ve B vitaminleri açısından zengindir. Bağırsak kanserine karşı koruyucu olan pirinç, kolesterolü
düşürerek kalp krizi riskini de azaltır.

Çilek: Kolesterol düzeyini düşürür ve sindirim sistemini düzenler. Ellegic asit adı verilen kansersavan bir maddeyi de içerir.

Domates: Likopen açısından zengin ender bitkilerden biridir. Likopen, pankreas gibi çeşitli kanser hastalıklarını önleme konusunda hayati önemdedir. C vitamini açısından zengindir ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Lifli bir besin olması da bağırsak kanseri riskini azaltır.

GÖZ

Mısır: Zeaksantin adlı bir bitkisel bileşim içerir.Bu madde yaşa bağlı olarak gelişen görme bozukluklarını azaltır.

Ispanak: Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir. Katarakt ve diğer göz tabakalarının bozulmasına karşı lutein maddesi de içerir.Pişirdikten sonra hemen tüketin; beklemesi halinde içindeki yararlı maddeler toksik maddelere dönüşebilir.

BAĞIRSAK

Elma: Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur. Sindirimi kolaylaştırır. Bağırsak sorunları çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici besin olarak nitelenirler.

Cinsel ilişkinin yararları

05 Şub 2009

Cinsel ilişkinin yararları

Cinsellik beyinde endorfin üretimini arttırır. Bu kimyasal molekül, dopamin ve serotininle birlikte zevk hormonları olarak sakinlik verir tatmin hisleri yaratır. cinsel ilişki keyif maddesidir; Endorfin, serotonin ve dopamin coşku yaratır.

Beş duyu organı, okşanmakla, yemekle, içkiyle uyarıldığında bu duyular doğrudan beyne ulaşır. cinsel ilişki acıları azaltır; Cinsel tatmin acı eşiğini yükseltir.

Bu da endorfinin etkilerinden biridir. Cinsel ilişkinin gevşetici etkisi, kas çekilmelerinde meydana gelen acıları da hafifletir. cinsel ilişki kasları gevşetir; okşanmaların yarattığı mekanik etkiyle, haz alınan uyarılmalar vücuda yayılır. Derideki hassas alıcılardan uyarılar iliklere ve beyne taşınır. Beyinden gelen emirle kaslar gevşer.

cinsel ilişki kan dolaşımını arttırır; Cinsel uyarılma sırasında kan akışı cinsel organlarda yoğunlaşır, bir miktar da bütün vücuda yayılır. Arterler önce gerilip zevk anında gevşer. cinsel ilişki kalbi çalıştırır; Cinsel uyarının en yüksek noktasında kalp atışı dakikada 110-180 e çıkar.

Ancak bu etki, seksin sporun yerini dolduracağı anlamına gelmez. Çünkü cinsel ilişki kısa sürelidir. cinsel ilişki daha formda hissetirir; Sevişme sırasında harcanan kalorinin zayıflatıcı etkisi vardır. 20 dakikalık bir ilişkide 200 kalori kaybedilir. bu yarım saat tenis oynamakla eşdeğerdir.

cinsellik adeti düzenler; Düzgün bir cinsel hayat hormonal dengeyi korur ve adetin düzenli olmasını sağlar. Düzenli orgazm yaşayan kadınlar kanlarındaki endorfin miktarından dolayı düzenli ve ağrısız adet görürler.

cinsellik olumlu düşünmeyi sağlar : Orgazm sonucu serbest kalan enerji, olumsuz düşüncelerin ve takıntıların oluşmasını önleyip olaylara olumlu bir bakış açısıyla yaklaşmayı sağlar.

cinsellik bağırsakları çalıştırır : Cinsel ilişki sırasında karın kaslarının kasılması, derinlere kadar etkisini gösteren bir masaj gibidir. Bunun bağırsaklar üzerinde laksatif etkisi olur.

Cinsellik ile ilgili diğer bir araştırma : Depresyon riski daha az: Bir araştırma sonucunda, cinsel ilişki sırasında prezervatif kullanmayan kadınların depresyon geçirme riski, diğerlerine göre daha düşük çıktı.

Prezervatif kullanan kadınlarda ise depresyon geçirme riski yüksek çıktı. Bilim adamları, spermlerle birlikte, testosteron ve östrojen hormonlarının da dışarıya atıldığını, bu birleşimin, boşalma sonrasında kadının kanına karıştığını tespit ettiler.

Bilim adamları cinselliğin insan sağlığı üzerindeki etkisini araştırıyor. Denekler üzerinde yapılan incelemede sevişmenin özellikle erkeklerde kalp krizi riskini azalttığı ortaya çıktı.

Orgazm nedir

05 Şub 2009

Orgazm nedir

Kadın için de erkek için de, cinsel yanıt döngüsü, istek-uyarılma-orgazm sırasını izler. Cinsel istek duyarak, herhangi bir cinsel etkinliğe giriştiğimizde, cinsel uyarılma olur. Bu aşamada bedenimizde fizyolojik değişiklikler olur, her iki cinste de cinsel organların duruşunda değişiklik olur ve bu bölgeye kan dolar, bunu erkekte penisin sertleşmesi olarak görürüz, kadında da meme başlarında ve klitoriste hafif sertleşme oluşabilir, renk değişiklikleri ve vajinada ıslanma olur. Gene uyarılma aşamasından başlayarak, bedenimizde kalp atım hızı artması, solunum hızlanması gibi genel fizyolojik değişiklikler de olur. Uyarılma düzeyi yükseldiğinde orgazm oluşur. Fizyolojik olarak orgazm, her iki cinste de, saniyeler içinde cinsel organlarda oluşan ritmik kasılmalar ve buna eşlik eden hoş duyumlar olarak tanımlanabilir.

Erkekte cinsel organların kasılması sırasında erkek üreme hücrelerini taşıyan meni dediğimiz beyaz bir sıvı dışarı atılır. Kadında orgazmik kasılmalara eşlik eden bir sıvı çıkışı yoktur. Elbette bütün bu fizyolojik tanımlamalar, orgazm yaşantısını anlamak için yeterli değildir. Orgazmı yaşamamış birine tarif etmek çok da mümkün değildir. Ama herkes orgazm olduğunda bunun ne olduğunu anlayabilir. ‘Orgazm olup olmadığıma emin değilim’ diyenlerin çoğu, yüksek uyarılma düzeylerine çıkıyor ama orgazm olmuyordur. Ya da orgazmı gözünde olduğundan fazla büyüttüğü için, saniyeler süren orgazm yaşantısını yeterli bulmuyordur. Son on yıl içinde, orgazm konusunda çok şey konuşuldu, bunların birçok yararı yanında orgazmın fazla abartılması gibi bir zararı da oldu. Orgazm, insan cinsel yanıtının son aşaması olmakla beraber, ne cinselliğin tek keyfidir, ne de cinsel etkinliğin tek hedefidir. Cinsel hazlarımız içinde önemli bir yeri vardır, ama tek haz değildir. Her cinsel etkinlik sürecinde birçok haz yaşarız, bunların birçoğu orgazm anından daha uzun sürelidir. Sadece orgazmı hedefleyerek sevişmek, alınabilecek hazları azaltır. Doyumlu bir sevişmenin mutlaka orgazmla sonlanması da gerekmez. Başka bir deyişle orgazm olup olmamak, tek başına cinsel doyumu belirlemez.

Doğum sonrası cinsel sorunlar

05 Şub 2009

Doğum sonrası cinsel sorunlar

aileye yeni bir bireyin katılması çiftlere, hamilelik döneminde yaşanan tüm sıkıntıların artık geride kaldığını düşündürür. Oysa minik bir bebeğin sorumluluğunun yanı sıra yaşanan hormonal değişiklikler hem erkek hem de kadın için cinsel yaşamda ciddi sorunlara sebep olabilir.

Dokuz ay heyecanla beklenen minik bebek, birçok çiftin yaşamında bir dönüm noktasını oluşturuyor.

Aslında bu durum eşler arasında büyük bir heyecan ve mutluluk yaratsa da madalyonun bir de diğer yüzü var. Çünkü bebek pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Bebeğin getireceği ek sorumluluklar, hormonal ve bedensel değişimler gibi faktörler eşlerin dünyasını bir anda altüst edebiliyor.

Bunun sonucunda da ortaya hiç de iç acıcı olmayan bir tablo çıkıyor: doğum sonrası cinsel sorunlar. Doğum sonrasındaki değişimler en çok kadını etkiliyor demek hiç de yanlış olmaz. Doğum, başta cinsel isteksizlik olmak üzere, disparoni ve vajinismus gibi önemli pek çok soruna yol açabiliyor.

Aslında doğum sonrası cinsel sorunlardan kadınlar kadar olmasa da erkekler de etkileniyor. Onlar da yeni bir düzene alışmaya çalışırken cinsel yaşamlarında sorunlar başlıyor. Cinsel isteksizlik ve ereksiyon kaybı, doğum sonrasında erkekler arasında en sık görülen cinsel sorunları oluşturuyor.

Peki doğum sonrası cinsel sorunların altında hangi faktörler yatıyor, tedavi yöntemleri neler? Doğumun ardından geçirilen uykusuz geceler, iki üç saatte bir tekrarlanan emzirme işlemi, bebeğin sık sık hastalanması derken ailenin yaşantısı tam anlamıyla altüst olabiliyor.

Bununla birlikte o güne dek sadece birbirine odaklanan çiftler, doğumun ardından neredeyse tüm ilgiyi çocuğa yöneltiyor. Bir yandan yeni bir yaşama uyum sağlamaya çalışmanın gerginliği, bir yandan da eşinden eskisi kadar ilgi görememenin yarattığı sıkıntı cinsel isteksizliğin oluşmasına yol açıyor.

Doğum sonrasında daha fazla salgılanan ve bebeğin emzirilmesinde büyük rol oynayan prolaktin hormonu da cinsel isteksizlik ve vajinal kuruluğuna neden oluyor. Kadında doğal olarak bu hormonun aşırı salgılandığı emzirme dönemi boyunca cinsel isteksizlik sorunu baş gösteriyor.

Bebeğin doğumuyla birlikte cinsel partner imajına bir de aile kavramının eklendiği düşünülürse, özellikle kadınlar annelik rolünü gereğinden fazla kutsallaştırabiliyor ve doğumdan sonra cinselliğe karşı daha mesafeli yaklaşabiliyorlar. Göğüsler ve vajina cinsel yaşamda erkeği en çok heyecanlandıran iki önemli bölge. Doğumla birlikte bu bölgeler artık tahrik unsuru olma özelliğini kaybedebiliyor.

Doğuma kadar sadece cinsel uyarı noktaları olarak algılanan vajina ve göğüsler aniden bebeğin doğumunu ve beslenmesini sağlayan bölgelere dönüştüğü için bunun sonucunda erkek eşinden uzaklaşabiliyor. Ayrıca bebeğin doğumu, kadın ya da erkeğin o zamana dek bastırdıkları ruhsal çatışmalarını tetikleyebiliyor ve bu sorunlar cinsel isteksizliğe neden olabiliyor.

Disparoni, kadında cinsel ilişkiye yineleyici biçimde ya da sürekli olarak genital ağrının eşlik etmesi şeklinde nitelendiriliyor. Bu sorundan yakınan kadınlar, acının verdiği korkuyla ilişki kurmaktan kaçınıyor.

Hatta ağrının çok şiddetli oluşması, vajinismusa bile yol açabiliyor. Doğum sonrasında gelişen disparoninin en önemli nedeni ise, doğum sonrası kadının sağlığına tam kavuşmadan cinsel ilişkiye girilmesi. Bunun yanı sıra bir diğer neden cinsel isteksizlik sorunu yaşayan kadınlar ilişki sırasında uyarılma sorunu yaşadıkları için vajinal bölgelerinde yeterli ıslanma oluşmuyor.

Vajinadaki kuruluk da disparoniye, yani ağrılı cinsel birleşmeye yol açıyor. Bunun sonucunda cinsel isteksizlik daha da şiddetleniyor ve böylece bir kısır döngü oluşuyor. Vajinusmus ise vajinal kasların, penisin içeri girmesine engel olacak kadar sıkı şekilde kasılması olarak nitelendiriliyor.

Örneğin cinsel ilişkide yeniden ağrı hissedeceği kaygısına kapılan kadın bir kaçınma davranışı olarak kendini istem dışı kasabiliyor. Bir başka neden de kadının ruhsal dünyasında yaşanan çatışmaların canlanması ile ortaya çıkan endişe, korku, kaygı duyguları oluşturuyor.

Cinsel sorunların tedavisi, altta yatan nedene göre değişiyor. Kimi zaman kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ile psikiyatristin birlikte çalışması yarar sağlıyor. Erkekte bir sorun varsa, devreye ürolog da girebiliyor. Önce kadın ve erkeğin iç dünyasında ne tür sorunlar yaşadığı belirleniyor.

Cinsel soruna yol açan faktörler tespit edildikten sonra çifte cinsel terapi uygulanabiliyor, nefes ve gevşeme egzersizleriyle bazı cinsel egzersizler veriliyor. Genellikle 6-12 hafta sonrasında tedaviden başarılı sonuçlar alınabiliyor. Bunların yanı sıra, kadın ya da erkeğin iç dünyasında bastırılmış olan ruhsal çatışmalar ön planda ise tıbbi tedaviyle birlikte yoğun bireysel psikoterapi öneriliyor.

Erken Boşalma

05 Şub 2009

Erken Boşalma

Erkekte cinsel güçsüzlüğün belirtileri penisin sertleşmemesi, yarım sertleşmesi, sertleşmenin çabuk sönmesi, erken boşalma, hiç boşalamama veya orgazm olunmamasıdır.
Bu sorun irdelenirken “cinsel açıdan güçsüz kalma korkusu” ile gerçek cinsel güçsüzlüğün birbirinden ayrılması gerekir. Gerçek güçsüzlük uygun eş, uygun zaman ve uygun yer olduğu halde bile ortaya çıkan cinsel işlev bozukluğudur. Bu işlev bozukluğunun ana nedenleri şöyle özetlenebilir:

1- Organik nedenler
2- Ruhsal bozukluklar.

3- Cinsel kimlik duygusundaki gelişimsel kusurlar.

Eskiden peniste sertleşme azlığı neredeyse tamamen ruhsal kökenli bir sorun olarak kabul edilirdi. Ancak son araştırmalar organik bozuklukların payının % 30-40’a kadar çıktığını bildirmektedir.

Organ kusurunun en iyi tanısı uyku laboratuvarında REM uykusu döneminde penis sertleşmesinin olup olmadığı ile konur. Erkeklerde penis uykuda sık sık sertleşir ve söner. Uykuda, masturbasyon sırasında veya cinsel uyarılmayla penis sertleşmesinin hiç olmadığı bildiriliyorsa organ kusurundan şüphelenilir.

Cinsel İşlev Kusurlarında Tedavi Yaklaşımı
1-Öncelikle kişide başka bir ruhsal sorun, organik bozukluk, ilaç, alkol ya da başka maddelere bağımlılığın olup olmadığı araştırılır.

2-Kişinin cinsel eşi ile uyumlu olmadığı durumlarda sorun bir cinsel konu sayılmaz.Cinsel ilişkide eşlerin istekli ve hazır olmaları,aralarında yakınlık,sevgi ve sıcaklık duyguları yanısıra cinsel yönde birbirlerini çekici bulmaları gerekir. Böyle ruhsal bir ortamda fiziksel ortamında uygun olması sağlanmalıdır.

3-Uzmanlarla konuşurken sorunları olabildiğince açık konuşarak anlatmak gerekir.

4-Cinsel uyum sorunları genellikle kişisel, çevresel ve toplumsal özelliklere bağımlıdır. Bunlar değerlendirilmeli ve yanlış algılanmalar değiştirilmelidir.

5-Cinsel tedavi (Sex Therapy) cinsel işlev bozukluklarını hedef alan koşullanma ve öğrenme ilkelerini kullanan davranışsal tedavi türüdür. Cinsel işlev bozukluğunun temelinde yanlış koşullanmalar ve pekiştirmeler yatar. Ve bu yanlış koşullandırmaları ve öğrenmeyi silip yerine uyumsal olanları öğretmek gerekir. Bu öğrenme süreci kolaydan zora, düşük güçte uyarıcıdan daha güçlü uyarıcıyca olmak üzere korku ve bunaltı yaratan uyarıcılar karşısında sistematik gevşeme ve duyarsızlaştırma tekniklerini içerir.

Çiftlerin hem kendilerini hem de birbirlerinin bedenini iyice tanımaları, dokunabilmeleri, uyarılma noktalarını, haz duyma, orgazma ulaşma hareketlerini tanımaları ve birbirlerini uyarabilmeyi öğrenmeleri önemlidir.

6-En önemli nokta ise cinsel işlevlerde herhangi bir problem hisseden kişilerin mutlak bir uzmana başvurmaları gereklidir. Her problem kendi içinde özeldir. Ve hiçbiri birbirine benzemez. Bunlar değişebilir ve problemler çözülebilir. Bu işin uzmanı olan psikiyatrisler, psikologlar, seks terapistleridir. Bu konuda duyarlı olup cesaretle problemin üstüne gidilmelidir.

Evlilikte ilk gece

05 Şub 2009

Evlilikte ilk gece

Evlilik, kadının ve erkeğin beraber yaşamak üzere karşılıklı anlaşma ile oluşturdukları sosyal bir kurumdur. Bu kurum sevgiyi, saygıyı, cinselliği, mutluluğu ve üzüntüyü dahi paylaşmayı içerir. Evlilik kadının ve erkeğin sahip olduğu temel haklardan bir tanesidir.

Evliliğin toplum tarafından kabul görmesi içinde yasalar çerçevesinde onaylanması gerekir.

Gelenek ve göreneklerde evliliğin oluşmasını ve yapısını etkilemektedir. Kadının ve erkeğin sosyal yaşamdaki rolleri daha doğar doğmaz yetiştirilme tarzları ile başlar. Bu roller toplumsal ve kültürel farklara göre bazı değişikliklere uğrasalar da temelde aynı esaslardadırlar.

Kadının yapısı itibarı ile daha duygusal olması kolay incinip kolay sevinmesi hormonları ile ilgili olup bu onun annelik yapabilmesi için gereklidir. Kadın adet gördüğü zaman veya gebe kaldığı zaman veya doğum yaptıktan sonra fiziksel olarak eskisine nazaran daha güçsüz düşer. Bunun sonucunda da erkek koruyucu ve kollayıcı olmak zorundadır.

Bir kadının bir erkeğin nasıl düşündüğünü veya bir erkeğin bir kadının niçin farklı davrandığını anlamasına imkan yoktur. Çünkü farklı hormonlar etkisi altında olunca karşı cinsin bilemediği ve anlayamadığı duygular gelişir. Mesela kadınlar erkeklerin niçin seks isteklerini kontrol edemediklerini ve devamlı seks istediklerini (daha doğrusu duygusuzca seks yapabilmelerini) pek anlayamazlar.

Kısaca açıklayacak olursak erkeklerde devamlı sperm (meni) üretimi vardır ve bunun depolandığı kesenin kapasitesi eğer hiç boşalma olmazsa yaklaşık dördüncü günden sonra dolar ve sanki idrar torbanız dolduğunda nasıl işeme arzusu duyuyorsanız ve bu ilerledikçe rahatsızlık yaratıyorsa, erkekte eğer boşalmadığı süre dört gün veya daha fazla olursa devamlı kontrolsüzce seks arzusu duyacak sonuçta belki de saldırganlaşacak ve hatta istenmeyen olaylarla karşılaşılacaktır.

Bazen ise doğanın bir savunma sistemi olarak ilişki kuramayan veya masturbasyon yapamayan erkek uykusunda boşalacaktır. Bu gerçeği göz önüne alarak hanımlarımızın eşlerine olan yaklaşımlarına daha iyi değerlendirmelerini istiyoruz ve aralarında olabilecek bazı problemleri cinsellikten uzak durarak onları istedikleri şekilde yönlendirebileceklerini düşünürlerse en yanlış şeyi yapmış olacaklardır.

Erkeklerde kadınları oldukları gibi kabul etmeli ,onların yaşam tarzlarına ve duygusallıklarına saygı göstermelidirler, çünkü bu kadının doğasının bir gereğidir ve duygusal olmayan bir kadın ne erkeğini mutlu edebilir ne de iyi bir anne olabilir. O zaman karşılıklı sevgi ve saygı ,birbirinin isteklerini anlama ve destekleme evliliğin temel şartlarındadır. Farklı iki cinsin arasındaki diğer insanlardan farklı olan iletişim cinselliktir ve özel olmalıdır.

Evlilikte iki farklı cins arasında geliştiği için en önemli iletişim aracı, paylaşım cinselliktir. Uyumlu bir cinsellik her iki tarafında olaylara bakış açısını yumuşatacak ve töleransın artmasına sebep olacaktır. Cinsellik eşler arasında bir iletişim biçimi olup birbirlerine karşı olan duygularının sözle ve bedenle ifadesidir. Birçok kişi için özellikle kadınlar için evlilik cinselliğin başlangıcıdır.

Kişiler o güne kadar toplumdaki cinsiyet rollerini öğrenmişlerdir. Ama bu konuda konuşmak değer yargıları ve ön yargılar tarafından zorlaştırılmıştır. Birbirleri ile konuşmaktan kaygı ve isteklerini dile getirmekte güçlük çekerler. Bunu yok etmek içinde sevgi ,saygı ve anlayışla birbirlerini anlamaya çalışmalıdırlar. Evlilikte sağlıklı bir cinsel yaşantı için kadının ve erkeğin kendi vücudunu ve eşinin vücudunu tanımaya çalışması gerekir.

Karşı tarafın nelerden çekindiğini ve ya nelerden hoşlandığını dikkate almak,rahatsız olduğu şeyleri yapmamak veya bunun kötü bir şey olmadığını izah etmek çok önemlidir. Kadın için cinsellikte en önemli şey kendini güvende hissetmektir hele hele yıllarca bir tabu olarak büyütülmüş olan ilk gece,ilk cinsel ilişki korkusu ve o gece yaşayacakları kadının ilerdeki bütün cinsel hayatını etkiliyebilir.

Kadın kendini güvende hissederse, sevildiğini ve sayıldığını hissederse ancak cinsel istek duymaya başlar . İlk ilişki sırasında her iki tarafta birbirlerinin bedenlerini yeni tanıyacaklarından ve nasıl tepki vereceklerini bilmediklerinden yumuşak ve anlayış ile yaklaşılmalıdır.

Özellikle bekaretini kaybedecek olan hanımlarımız için eşlerinin çok anlayışla yaklaşmaları önemlidir, çünkü kadın o güne kadar hiç bilmediği bir duyguyu yaşayacaktır ve belki de canının çok yanacağını düşünmektedir ama biz erkekler olarak eşimize gerekli güveni verebilirsek, yavaş hareket edeceğimize onun canını acıtmayacağımıza rahatsız olduğu yerde veya acı duyduğu yerde duracağımıza inandırırsak, kadında şüphe ve tereddütlerini atacak ,ilişkiye hazır hale gelecektir.

Kadın sevgiyle ve güvenle cinselliği hissedeceği için cinsel ilişkiye girmeden önce ne kadar uzun süre bir yaklaşım yaşanırsa yani ön sevişme yaşanırsa bu kadını o kadar rahat hale getirecektir. İlk ilişkide yaşayabileceklerinizi anlatmadan önce isterseniz bekaret – kızlık zarı ( hymen ) nedir kısaca açıklayalım.

Kızlık zarı, vajina ( hazne ) girişinde kadınlarımızın adet görünceye kadar ve de cinsel hayatları başlayıncaya kadar vajeni dışardan gelebilecek mikroplardan ve hastalıklardan korumak üzere doğal olarak oluşmuş bir yapıdır. Çok çeşitli tipleri vardır.

Bazı kadınlarımızda hiç olmayabilir, bazılarında yarım olabilir , bazılarında ise halk arasında elastik zar olarak isimlendirilen ve ancak doğumda yırtılabilen türdendir. Elastik zar esasında ortasındaki deliği cinsel ilişkiye mani olmayacak büyüklükte olan bu nedenlede kanamaya neden olmayan zardır.

Zarın kalınlığı da çok değişken olup, bazı hanımlarımızda çok ince yapıda ve erkeğin en ufak hareketi ile yırtılabilen yapıdadır. Bazıları ise daha kalındır ve zor yırtılır. Zor yırtılan zarlarda kanama miktarı fazlaca olabilir ,eğer panik yaratacak veya bedensel rahatsızlık yaratacak boyuttaysalar hemen bir kadın doğum uzmanına başvurularak , kanama durdurtulmalıdır. Bazıları ise ilişkide yırtılmayacak kadar kalın olup bunlar ancak bir hekim tarafından uyuşturularak,acıvermeden açılmaktadır.

Boşalmanın Geciktirilmesi – Cinsel Sağlık

04 Şub 2009

Boşalmanın kadının orgazmı ile aynı anda olması için, erkek, eşi ile birleşim öncesi aşk oyunlarını ciddiye almalıdır. Ayrıca kendisini de geciktirme süresini uzatmaya alıştırmalıdır. En önemlisi, erkek birlikte orgazmı arzulamalıdır.

Yeni evliler için, kadının orgazma ne zaman ulaşacağını ve bunun belirtilerini anlamak zordur. Bunu deneyimsiz çiftler için kolay duruma getirmek üzere, daha önce bir işaret kararlaştırılmalıdır ve zamanı gelince bu işaretten yararlanılmalıdır.

Özellikle kadın, orgazma hazır olduğu zamanı eşine belirtmelidir. İşaret geciktiğinde, gene de erkeğin pozisyonunu ve hareketlerini değiştirmesi için yeteri kadar zamanı vardır. Çeşitli pozisyonlar erkeği daha fazla uyarır, bazıları ise kadını daha fazla heyecanlandırır.

Eşler bu pozisyonların arasından erkeği en az uyaranını, aynı zamanda kadını en fazla heyecanlandıranını seçmelidir.

Erkek hareketlerine de zaman zaman dinlenmek için ara vermelidir. Fakat bu dinlenme çok uzun sürmemelidir, aksi durumda kadının heyecanı soğuyabilir ve yeniden uyarılması zorlaşabilir. Kısa süre dinlenmekle bile erkek heyecanını epeyce yatıştırabilir.

Öte yandan kısa süre dinlenmek, kadının duygularını da alevlendirir ve onu sabırsız duruma getirir. Ama dinlenmek uzun sürerse, erkek hareketlerini okşamalarla desteklemeyi unutmamalıdır. Tatlı aşk fısıltıları ve sevgi dolu bakışlar, çok kuvvetli uyarıcıdır. Göğüslerin öpülmesi ve okşanması, kadının şehvet duygularını ayakta tutmak için etkili yöntemdir. Erkek de duygularını dizginlediği için, heyecanına kendisini kapıp koyuvermez.

Boşalmayı geciktirmek için başka bir etken de hareketlerin şeklidir. Yavaşça giriş ve hafif hareketler, mutlaka hafif uyarılma oluşturmaz. Genellikle erkek, penisin baş kısmı ve çevresinin uyarılmasıyla büyük heyecan duyar. Yalnızca penisin baş kısmının girmesiyle yapılan hafif hareketler kuşkusuz ki her iki eşin de uyarılmasını artıracak ve boşalmayı geciktirmeyi olanaksız kılacaktır.

Fakat yavaşça yerleştirmek ve hızla geri çekmek kadında bekleme ve uyarılma duygularını etkileyecektir. Bu durumda uyarılma, kadında erkekten çok daha fazla olacaktır. Erkek penisi olanaklı olduğu kadar derine yerleştirmeli ve geri çekilirken baş kısmı vaginanın içinde bırakmalıdır. Kadın da erkeğe yardımcı olacak hareketleri yapmalıdır.

Böylece erkek, kadın orgazma hazır duruma gelinceye kadar boşalmasını geciktirebilir. Artık kadın kısa bir süre erkeğin boşalmasını bekleyebilir. Ve sinyali verebilir. Erkek aktif uyarmaya yeniden başlayabilir ve sarhoşluk dünyasına geçebilir. Kadın onu sabırsızlıkla beklemektedir ve boşalma anında o da birdenbire rahatlama duyar.

Boşalmanın geciktirilmesini önceden planlamak zor değildir. Her erkek, eşiyle birlikte olmadığında, orgazmının yetersiz kaldığını anlamalıdır. Fakat şunu da eklemek doğru olur ki, boşalmayı geciktirmek, düşünceleri başka konulara yöneltmek değildir. Düşünceleri tamamıyla önemsiz şeylerle yormak alışkanlığı, erkeğin cinsel gücü üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir.

Oradan oraya atlayan düşünceler, gerektiği anda boşalmanın oluşmasını da engelleyebilir, bunun sonucunda da iktidarsızlık ortaya çıkabilir. En iyisi, erkeğin kadını yönetirken sakin bir pozisyonda onu seyretmesidir.

Sertleşme ve Cinsel Arzu – Cinsel Sağlık

04 Şub 2009

Penisin sertleşmesi cinsel ilişki için şarttır. Fakat birkaç yıl sonra, sertleşmeyi mutlaka cinsel birleşim isteği izlemez. Bu zaman içinde kadın, penisi nasıl uyarabileceğini öğrenmiştir. Fakat bunu sağladıktan sonra, kadın cinsel ilişkide bulunmakta çok fazla diretir. Yanlış bir düşünceye dayanarak, sertleşmiş penisin cinsel arzuların ifadesi olduğuna inanır.

Okşamalar sertleşmeyi doğurabilir, fakat bu mutlaka birleşim arzusunu oluşturmaz. Özellikle kendiliğinden sertleşmede ilişki isteği yoktur. Çoğu kez, arzuların yeteri kadar kuvvetlenmesi için, uzun süre okşanmak gerekir.

Nasıl yeni evli bir kadın, kocasının sevgi dolu sözleri ve okşamalarıyla uyarılırsa, kadın da bir süre sonra kocasını aynı şekilde heyecanlandırmalıdır. Eğer kocasını birleşime zorlarsa, bu, erkeğe hem ruhsal, hem de bedensel bakımdan zararlı olur.

Erkek insiyatifi kendi arzusuyla ele almadan, kadın, kocasını birleşime zorlamamalıdır. Gerekirse kadın kocasını birleşim için gerekli hareketlere götürmelidir. Gerçek arzu olmadan, erkek eşine sadece penisini verir. Bu durumda sertleşme kaybolmaz. Fakat bu arada erkek de yeteri kadar uyarılmışsa, birleşimde aktif rolü üzerine alacaktır.