Posts Tagged ‘sağlık rehberi’

Manken Diyeti

03 Şub 2009

Mankenlerin nasıl bu kadar ince kaldıklarına şaşırıyormusunuz. Bir de onların yaygın olarak kullandığı şu diyeti deneyin. Sık sık yeni bir diyet listesi incelemekten sıkıldıysanız, diyet menülerini hazırlamak zor geliyorsa bir de buna göz atın…

1. gün

Kahvaltı: Kurutulmuş meyve, yulaf lapası ve biraz süt.

Öğle yemeği: Mercimek çorbası, yulaflı kek, bol limonlu salata.

Akşam yemeği: Karışık sebzelerle yapılmış baharatlı, az yağlı ve tuzsuz yemek, yanına biraz pilav.

2. gün

Kahvaltı: Bol miktarda taze meyve ve salata.

Öğle yemeği: Haşlanmış sebze üzerine az yağ koyarak kendi seçeceğiniz sebzelerden bir yemek hazırlayın.

Akşam yemeği: Etsiz türlü, kırmızı mercimek – pirinç çorbası.

3. gün

Kahvaltı: Ballı yulaf lapası.

Öğle yemeği: Bu kez sebzeleri az yağda hafif kızartarak bir yemek hazırlayın. Yanında biraz yoğurt yiyebilirsiniz.

Akşam yemeği: Haşlanmış sebze ve fırında yağsız pişmiş patates. Bol miktarda istediğiniz meyveden yiyebilirsiniz.

4. gün

Kahvaltı: Yağsız kızarmış ekmek ve yanında bal.

Öğle yemeği: Mercimek ya da sebze çorbası.

Akşam yemeği: Kurutulduktan sonra kızarmış sebze ve üzerine soya sosu (yağsız başka bir tür sos da hazırlayabilirsiniz.)

Önemli Not: Tüm diyet listeleri doktor gözetiminde uygulanmalıdır.

Şifalı Bitkiler Hakkında

03 Şub 2009

Nesilden nesile aktarılan şifalı bitkilerin yararları hakkındaki bilgiler sayesinde birçok insan günümüzde sağlıklı bir yaşam sürmeyi başarıyor. Hasta olanlar ise bu bilgilerden faydalanarak tekrar sağlığına kavuşuyor.

Artık günümüzde beslenmeden kozmetik ürünlere kadar birçok alanda doğaya dönüş yaşanıyor. Bitkisel çaylar, çok sayıda vitamin ve mineral içeren bitkisel drajeler, bitki özlü kremler ve  losyonlar cilt bakımında sabun ve şampuanlar saç bakımında  kısacası hayatın her alanında hatta hastalıkların tedavisinde ilaçların yanında destekleyici olarak şifalı bitkilerden faydalanılıyor.
Bitkisel Ev İlaçları Nasıl Hazırlanır

İlaç olarak kullanılacak bitkiler üç farklı şekilde hazırlanır. Bunlar Islatma, Haşlama ve Kaynatma yöntemleridir.

Islatma yolu ile bitkisel ev ilacı hazırlama: Bu tür ilaçlar kullanılacak bitkinin bir sıvı veya soğuk suyun içine batırılarak bir süre bekletilmesi ile elde edilir. Bitkileri ıslatma işlemi suyun dışında alkol veya şarap gibi sıvılarla da yapılabilir.

Haşlama ve Kaynatma yolu ile bitkisel ev ilacı hazırlama:

Bu tür ilaçlar da kullanılacak bitkinin üzerine kaynar su veya ıslatılacak sıvı dökülerek bırakılması ile yapılır. Haşlama yoluyla yapılan işlemde üzerine su dökülen bitkinin ağzı kapatılarak bir süre demlenmeye bırakılır. Böylece bitkinin içindeki yararlı maddelerin suya geçmesi sağlanır. Ortalama demlenme süresi 15 dakikadır.

Güzellik ve Makyaj Sırları – Dudaklar

03 Şub 2009

Dolgun, bakımlı ve güzel görünen dudak dişiliğin ve seksiliğin simgesidir. Dudak bakımı dudaklarımızın güzel ve çekici görünmesini sağlar.Dudaklarımız çok hassas ve cildi ince olduğu için özel bir bakım ister.Dudaklarımızı aşırı rüzgar soğuk ve sıcaktan korumalı, kurumasını ve çatlamasını önlemeliyiz. Bunun için çantamızda her zaman bir çatlak kremi (lipstick) bulundurmalıyız. Vazelin veya zeytinyağıyla dudaklarımızı nemlendirerek bakımını yapabiliriz. dudak

Ayrıca soğuk havalarda dudaklarınız çatlıyorsa kakao yağı kullanabilir ve cildiniz için kullandığınız nemlendirici ile dudaklarınızı da nemlendirmeyi ihmal etmeyin.

Dudak Makyajı

Dudaklarınızdaki kusurları düzeltmek için açık tonlardaki rujları tercih etmelisiniz.

Eğer dudaklarınız ince ise açık tonda ve ucu küt bir dudak kalemiyle üst dudağınızın ortasından başlayarak ve dudak çizginizin biraz üstünden dudakların birleştiği yere kadar yumuşak bir hat çizin. Aynı işlemi alt dudağınızada uyguladıktan sonra kaleminizin renginden bir ton daha açık renkte ruj sürün ve alt dudağınızın tam ortasına biraz parlatıcı uygulayın

Rujunuzu sürdükten sonra alt dudağınızın tam orta kısmına parlatıcı sürün. Böylece dudaklarınızı hem daha seksi hem de daha dolgun görünür.

Rujunuzu sürmeden önce mutlaka dudak kalemi kullanın. Ne kadar hafif makyaj yaparsanız yapın dudak kalemini ihmal etmeyin. Kaleminizin ucunun küt olmasına özen gösterin. Sivri uçlu kalem dudaklarınızın hatlarını doğal göstermez. Kaleminizin rengi rujunuzun yalnızca bir ton koyusu olsun.

Rujunuzun daha kalıcı olmasını istiyorsanız ruj sürmeden önce dudaklarınıza biraz pudra veya fondöten sürün ya da kolay çıkmayan ever-lasting rujlardan kullanın.

Eğer esmer bir tene sahipseniz açık tonlarda (pembe, truncu, açık lila) rujları tercih edin.

Şunu sakın unutmayın kadın için en güzeli doğal güzelliktir. Özellikle 20 li ve 30 lu yaşlarda fazla makyaj güzelliğinizi gölgeler. Bu yaşlarda gözlerinize pastel tonlarda hafifçe süreceğiniz bir far,dudaklarınıza hafif bir ruj, burun ve çenenizin üstüne biraz pudra ve allık, kirpiklerinize ise şeffaf veya kahverengi tonlarda bir rimel sürmek özellikle gündüz makyajı için yeterli ve idealdir.

Mineraller ve Faydaları

03 Şub 2009

İyot :

Tiroit guddesinin dengeli çalışması için iyot zorunludur. İyot eksikliği guatra, ayrıca halsizliğe, asabiyete ve gerginliğe yol açar. Deniz tuzunda ve denizden çıkan her türlü üründe bulunan iyot gudde sisteminin dengeli gelişmesinde yardımcıdır. İyot en çok deniz yosununda, özellikle de kalp denilen yosun türünde bulunur. Diğer kaynaklar her ne kadar azsa da başlıcaları şunlardır: Kuşkonmaz, lahana, havuç, böğürtlen, turp, ıspanak, domates, patates, soğan, muz.

Kalsiyum ve Fosfor :

Kalsiyumun büyük bir kısmı kemiklerde ve dişlerde bulunur; ancak küçük bir miktarını sinirlerle kaslar kullanır. Asabiyet, gevşeyememe, uykusuzluk, huysuzluk, halsizlik, kaslarda kramp, aybaşı zamanında hanımların karın krampları ve sancıları kalsiyum eksikliğinden ileri gelebilir. Kalsiyum kanın pıhtılaşmasında büyük rol oynar. Eksikliği diş çekildiğinde veya ameliyat sırasında kanamaya neden olabilir. Başlıca kaynaklar: kara turp, kuru incir, salatalık. (Gelişmiş ülkelerde kalsiyum kemik tozu halinde hap olarak satılır.)

Diğer kaynaklar; pekmez, badem, susam v.b. Kalsiyum ile fosfor birbirlerini tamamlayan iki mineraldir. Biri eksikse, öbürünün de etkisi azalır. Fosfor tahıllarda, fındık, brüksel lahanası, kuru incir, patates, marul, muz ve portakalda bulunur. Dişlerin, kemiklerin, hücrelerin de fosfora gereksinimi vardır. D vitamini kalsiyum ile fosforun bedene mal olmasını, kana geçmesini, dişlerde ve kemiklerde depolanmasını sağlar. Sinirler, kaslar ve beden, gereksinimi olan günlük kalsiyum ve fosforu alamazsa, beden bunları kemiklerle dişlerden çekip alır. Kalsiyum ve fosfor fazla miktarda alınınca beden bunları dışkı yoluyla atar. Başlıca fosfor kaynakları; nohut, badem, mısır, hindiba, üzüm, mercimek, bezelye, kepekli pirinç, soya fasulyesi, salatalık, portakal, domates, kavun, erik v.b.

Kükürt :

Proteinleri oluşturan aminoasitlerde bulunur. Bedenin her dokusunda bulunan kükürt, sindirimin temizleyicisi ve antiseptiğidir. Kükürt safra salgılarını olumlu etkiler. Beslenme uzmanlarına göre bedende biriken ürik asidin başlıca nedeni alınan besinlerde fosforun yüksek, buna karşılık kükürdün düşük oluşudur. Tüm tahıllarda, cevizde, bademde ve bu türden yağlı bitkilerde fosfor bulunur. Fosfor-kükürt dengesini sağlamak için adı geçen besin maddeleriyle birlikte bol sebze ve meyve yemeli. Kükürt genellikle sebze ve meyvelerde bulunur.

Potasyum :

Bedendeki tüm hücrelerin, kasların ve dokuların bu madene şiddetle gereksinimi vardır. Birçok ünlü besin uzmanına göre, kanser hastalığının bir nedeni de bedenin potasyumdan yoksun kalışıdır. Bu eksiklik besinlerin bu madenden yoksun bir toprakta yetişmesinden ileri gelir. Tahılda bol miktarda potasyum bulunur. Ancak rafine edilmiş tahıldaki potasyumun dörtte üçü yok olur. Rafine edilmiş besinlerde diğer mineraller de eksiktir. Potasyum eksikliğinin belirtileri şunlardır; Arterit, kabızlık, yüksek kan basıncı, kaslarda kramp ve gerilme, uyuklama, gevşeyememe, iştahsızlık, kolay soğuk algınlığı, ellerde ve ayaklarda üşüme, ussal ve kassal yorgunluk ve kanser. Potasyum elma sirkesinde, üzümde, üzüm suyunda, balda, pekmezde, meyvelerde, yeşil sebzelerde, domateste ve özellikle ısırgan otunda bulunur.

Sodyum ve Klor :

Bu iki maden bedenimizde büyük rol oynar. Midemizin hidroklorik asit yapabilmek için klora gereksinimi vardır. Hidroklorik asit proteinlerin normal sindirimi ve madensel tuzların kana kolayca yerleşmesi için gereklidir. Sodyum ve klor birçok besin maddesinde ve doğal olarak sofra tuzunda bulunur. Bu madenlerden yararlanmak amacıyla aşırı tuz yemek doğru olmadığı gibi, tuzu besinden tamamen kaldırmak da doğru değildir (doktor tavsiyesi hariç).

Çünkü bu madenlerin eksikliği bacak kaslarında kramplara, bazen bulantıya, yorgunluğa ve baş dönmesine neden olabilir. Sıcak havalarda duyulan yorgunluğun ve bitkinliğin bir nedeni de bedenin terle aşırı tuz kaybetmesidir. Sodyum ve klor kaynakları; fasulye, kestane, tahıl, pancar, kereviz, maydanoz, marul, ıspanak, hurma v.b.

Oligo-elementler (Eser elementler) :

Bedenimizdeki pek az miktarda bulunan bu madenlerin de sağlımız için önemli olduğu muhakkaktır. Ancak bunların bedendeki işlevi kesin olarak bilinmiyor. Oligo-elementler alüminyum, kobalt, bakır, iyot, nikel ve çinkodur.

Alüminyum :

Bedenin çeşitli organlarında bulunur. Eksikliği uykusuzluğa ve kaygıya neden olur. Kaynaklar; elma, kavun, mantar, kuşkonmaz, enginar.

Bakır :

Bedendeki etkisi kesinlikle bilinmiyor. Ancak anemide doktorlar hastalarına kobalt, demir ve bakır verince iyi sonuçlar alıyorlar. Kaynaklar; kuru üzüm, pancar, havuç, muz, ıspanak, lahana, erik, kayısı, badem, fındık, çavdar.

Çinko :

Bu maden hücrelerde, özellikle de tiroit ve cinsiyet bezlerinde bulunur. Çinko insülinin bileşiminde yer alan bir madendir. Eksikliği yaraların zor kapanmasına, karaciğer sirozuna yol açabilir. Kaynaklar; tahıl, pancar, lahana.

Kobalt :

Bedenimizde az miktarda bulunan bu maden B12 vitaminini oluşturan elemanlardan biridir. Kandaki alyuvarların gelişmesi için gereklidir. Kaynaklar; mantar, mercimek, burçak.

Magnezyum :

Yapılan deneylerde farelerin besini magnezyumdan yoksun olduğunda damarlarda genişleme, kalpte hızlı atış ve tansiyon düşüklüğü görülmüştür. Tez kızan insanlarda da bu mineralin noksan olduğu anlaşılmıştır. Aşırı rafine besin yiyenlerin ve yeşil sebze yemeyenlerin bu minerale gereksinimi vardır. Kaynaklar; domates, soğan, incir, üzüm, hurma, badem, yulaf, çavdar, buğday, fındık, kara turp, gravyar peyniri, havuç, kereviz, marul, pırasa.

Manganez :

Beden bu madeni böbreklerde ve karaciğerde depolar. Eksikliği kısırlığa, zor gelişmeye yol açar. Kaynaklar; kuşkonmaz, tahıl ve yağlı bitkiler (ceviz, badem v.b.).

Nikel :

Bu maden pankreası ve karaciğeri etkiler. Ancak bu konudaki bilgiler hayvanlar üzerinde yapılan deneylere dayanmaktadır. İnsan üzerindeki etkisi kesinlikle bilinmiyor. Kaynaklar; mantar, lahana, tahıl, meyveler, havuç, kuru fasulye.

Her Üzüm Tanesi Birer Enerji Deposu

03 Şub 2009

Klasik üzüm kürünü hepimiz biliyoruz: Gün içinde tüketilen 500 gr. üzüm hem sağlıklı oluşu hem de fazla kalori içermemesiyle özellikle diyetlerde en sık önerilen meyveler arasındadır. Ayrıca üzüm barsakları temizleyici özeliğinin yanı sıra zayıfla­tıyor ve vücuda boşaltım kolaylığı sağlıyor. Üzüm salkımındaki her bir üzümün gerçek birer enerji de­posu olduğunu biliyor muydunuz?

Bu tatlı  meyve taneleri A,B,E ve C vitaminlerinin dışında fosfor, kalsiyum, demir ve magnezyum gibi değerli maddeler içeriyor. Buna karşın bileşimindeki sınırlı yağ oranı sağlık ve güzellik için mükemmel bir kombinasyon oluşturuyor. Bolca üzüm tüketmenin vücudun kendi bağışıklık ve sinir sisteminin düzene girmesine yardım ederken duyu organlarının da fonksiyonlarını düzenleyecek kadar geniş bir etkisi bulunuyor. Üzümün faydalarından sadece yiyerek değil içerek de aynı oranda yararlanabilirsiniz.

Tatlı üzüm suyu yorgunluk ve konsantrasyon zayıflıklarında vücuda ihtiyacı olan enerjiyi sağlıyor. Düzenli ancak ölçülü alımında ise böbrek taşı oluşumunu önemli ölçüde azaltırken, kalp krizi riskini de düşürüyor. Kanın damarlarda daha hızlı akmasını sağlayarak sinir sistemini aktive etmesi ve elde edilen antioksidanların da erken yaşlanmayı ge­ciktirdiğini de eklemek gerekiyor. Ama dikkat! Günde 1-2 bar­daktan fazla şarap tüketmemekte fayda var. Üzümün çekirdeğinden elde edilen yağ, güzel tadıyla özellikle gurmelerin de gözdeleri arasında.

Mükemmel bir lezzeti var ayrıca içeğindeki değerli maddeleri kaybetmeden 190 dere­ceye kadar ısıtılabiliyor. Üzümün bileşimindeki maddelere hücreleri serbest radikallerden koruyan E vitaminini eklerken kalp ve kan dolaşımı üzerinde etkili olan doymamış yağ oranı bakımından da zengin olduğunu hatırlatmak lazım.

Üzüm çekirdeği yağı kozmetik alanında da kozmetik ürünlerinin en önemli maddelerinden biri olarak sıkça kullanılan bir maddedir. Üzüm çekirdeğindeki polifenol, antioksidan özelliğiyle insan organizmasında özellikle de ciltte serbest radikallerin verdiği zararları nötralize ediyor. Dış etkenlere karşı oluşturdukları setle aynı zamanda erken yaşlılık belirtilerine de savaş açıyor.

Üzümdeki polifenoller bazı nemlendirici kremlerin bileşiminde kokteyl olarakda yer alıyor. Üzüm çekirdeği yağı da nem deposu özelliğiyle birçok temizleme ürünü ve kremlerde cilde pü­rüzsüzlüğünü kazandırıyor. Üzüm çekirdeklerinden elde edilen doymamış yağ asitleri ise olgun ciltlerin en önemli yapıtaşlarıdır.

Ay Ay Bebek Gelişimi

03 Şub 2009

Bebeğiniz birinci ayını genelde uyuyarak geçirecektir, ancak bu onun hiçbir şey yapmadığı anlamına da gelmez. Kafasını kısa bir süre tutabilir. Size veya sesinize tepki verebilir. Değişik seslere tepki verebilir.

Nesneleri kısa süre takip edebilir. Ancak bebeğinizin görmesinin tam olmadığını bilin. Bazı bebekler başlarını uzunca bir süre bile tutabilir. “Aguu” gibi sesler çıkarabilirler. İlk aylarında bebekler ziyaretçi akınına uğrar. Bebeğinizi kimseyle görüştürmemek, evden dışarı hiç çıkarmamak gibi uygulamalara gerek yoktur.

Ancak ziyarete gelenleri bebeğin öpülmemesi konusunda uyarın. Sürekli çekilen fotoğraflar, flaşlar nedeniyle gözlerini rahatsız edebilir. Bunun dışında, el yıkamanın önemini ziyaretçilerinize de anlatın ve dışarıdan gelen herkesten, bebeği kucaklarına alacaklarsa ellerini yıkamasını rica edin. Mümkünse, bebeğin az sayıda kişinin kucağına gitmesi iyidir.

Bunun dışında, hava uygun olduğunda giyimine dikkat ederek dışarı çıkarmanızda sakınca yoktur. Ancak kalabalık ve kapalı mekânları tercih etmeyin.

2.Ay

İşte bebeğiniz size gülüyor. Bu, çocuğunuz tarafından gönderilen bir armağan.

İkinci ayın içindeki bebeğin nesneleri takip mesafesi daha da artmıştır. Karnının üzerindeyken kafasını kaldırabilir. Çıngırak gibi değişik seslere yanıt verir. Annesini ve sık gördüğü insanları tanımaya başlar. Bazı bebekler nesnelere uzanabilir. Uyanık kalma süresi artmıştır. Bu ay, bebeğinizin aşı ayıdır. Aşı sonrasında bazı bebeklerde ateş ve hafif bir halsizlik hali görülebilir. Doktorunuzla, aşı sonrası oluşabilecek reaksiyonlar ve neler yapılması gerektiği konusunda konuşun.

3.Ay

Karnının üzerinde yatarken kafasını kaldırabilir. Çıkardığı sesler çeşitlenmiştir. Gülücükler artar. Bir yanına dönebilir. Nesneleri uzun süre takip edebilir. İki elini kavuşturabilir. Özellikle annesinin sesine doğru dönebilir.

Çalışmaya başlayan annelerin sütleri yorgunluk, süt sağmama gibi nedenlerle azalabilir. Sütünüzü düzenli olarak sağarak ve mümkün olduğunca emzirmeye devam ederek sütünüzün azalmasını engelleyebilirsiniz. Sağdığınız sütleri, siz işteyken bebeğe bakan kişi verebilir. Bu ayda aşı yoktur. Sadece bebeğin gelişimi kontrol edilebilir.

4.Ay

Bebek yüksek sesle gülmeye başlar. Başını tutar. Yuvarlanabilir. Bazı nesnelere ulaşarak eline almaya çalışır. Küçük nesnelere dikkat eder. Ellerinden tutup kendinize doğru çekerseniz, başını tutabilir. Agucuklar iyice artmıştır.

İkinci dönem aşıları bu ayda yapılacaktır. Eğer ilk aşılarda sorunlar yaşandıysa, doktorunuza bunları anlatın. D vitaminin yanında bebeklere flor verilmesine bu ayda başlanabilir; bazen daha geç başlanır. Artık oyuncaklarla da ilgilenmeye başlamıştır. Bazı bebekler, oyuncakları alınınca itiraz edebilir.

5.Ay

Bu ay, bebeğiniz için artık bir dönüm noktasıdır. Çünkü bebeğiniz yavaş yavaş katı gıdalara geçecektir. Oturma konusunda da ilerleme kaydediyordur. Başını dik tutabilmektedir. Göğsünü yerden kaldırabilir, yuvarlanabilir.

Bebeğinizi şimdiye kadar yatakta iç huzuru ile yalnız başına yatırdıysanız, artık dikkat etmeye başlayın. Bir gün bir de bakmışsınız ki bebek dönüyor. Artık çıngırakla oynamaya başlayabilir. Sosyal ilişkileri biraz daha gelişmiştir. Çağrıldığında bakabilir.

6.Ay

Bebeğiniz ne kadar hızlı büyüyor değil mi? Daha dün küçücüktü. Çekmecelerde, “bunlar onun olamaz, herhalde yıkayınca çekti” dedirtecek kadar küçük çoraplar buluyorsunuz. Bebeğiniz bu ay içinde yardımsız oturuyor duruma gelecektir. Oyuncağını elinden alınca size kızabilir. Ayakta dik tutarsanız, yere biraz basabilir. Avucuna bir şeyler alabilir. Bu dönemde, bebeğinizin yeni aşıları yapılacaktır. Başının arkasındaki bıngıldak artık kapanmıştır.

5. ay, bebekten kan alınarak kansızlık için değerlendirmelerin de yapıldığı bir aydır. Çünkü pek çok bebekte, yanlış beslenme nedeniyle demir eksikliği olabilir. Demir eksikliği varsa, D vitaminin yanında demir takviyesi de yapılır. 5 aylık bebeğiniz, tanımadığı kişilerin kucağına gitmeme gibi yadırgama davranışları içine girebilir.

7.Ay

Bebeğiniz artık, eline verdiğiniz bisküviyi kendi kendine yiyebilen küçük bir canavar. Uzaklardaki oyuncaklara ulaşmaya çalışır. “Babba”, “dedde” gibi kelimeleri söyleyebilir. Bunlar henüz anlamlı değildir. Bazı bebekler bir şeylere tutunarak ayakta durabilir. El çırpıp, el sallayabilir.

8.Ay

Bebeğinizin kanepenin kenarına tutunup ayağa kalktığını görürseniz şaşırmayın. Bu ayda, bebeğinizi ayakta tutarsanız ayakları üzerine ağırlık verebilir. Ancak unutmayın ki bütün bebekler farklıdır. Bebeğiniz tutunarak ayağa kalkmıyorsa paniğe kapılmanıza gerek yok. 8 aylık bir bebek, oyuncaklarını bir elinden diğerine geçirebilir. Oyuncağını avcunun içine alabilir. Ce-e oyunu oynayabilir.

9.Ay

Eğer çok tombul bir bebek değilse, artık yürümeye yönelik hareketleri iyice artmıştır. Oturur durumdan ayağa kalkabilir. Yüzüstü pozisyondan oturur duruma gelebilir. Birine veya bir şeye tutunarak ayakta durabilir. Bazı bebekler, sıralama dediğimiz, koltuğun kenarına tutunarak yürüme işini başarabilir. Farkında olmadan “anne”, “baba” diyebilir. 9. ay, ülkemizde kızamık aşısının yapıldığı aydır. Bu aşı 15. ayda tekrarlanır. Bebeğin gelişimi takip edilir.

10.Ay

Bebeğin ayakta durabilme özelliği iyice artmıştır. Elinden oyuncağını almaya çalıştığınızda karşı çıkar. “Anne” ya da “baba” kelimelerini bilinçli olarak söyleyebilir. Küçük nesneleri parmakları ile yakalayabilir. Bu ince hareketler, sağlıklı gelişiminin bir göstergesidir. “At”, “ver”, “al” gibi basit emirleri anlayabilir ve bunlara uyabilir. İsteklerini belli edebilir.

11.Ay

Artık küçük yaramaz “hayır” kelimesini anlamaktadır, ama her zaman annesini dinlemeyebilir. Küçük nesneleri tutabilir. El sallayabilir. Eşyalara tutunarak yürüyebilir. Tutunmadan kısa süre ayakta durabilir. “Anne” ve “baba” dışında kelimeler söyleyebilir. Bazı bebekler bu ayda yürüyebilir. Bebeklere özgü değişik bir dilde konuşabilir.

12.Ay

Çoğu bebek bu ayın sonunda yürüyebilir. Ancak bu yürüme genellikle çok başarılı değildir. Siz ona top attığınızda, o da size geri atabilir. Bu ayda verem aşısının kontrolü yapılır. Eğer tutmadıysa, aşı tekrarlanır. Daha önce kan değerlerini görmek için değerlendirme yapılmadıysa, bu ay yapılır.

Yemekleri sağlıklı beslenme kurallarına uygun pişiriyorsanız ve bebek artık sizinle sofrada oturabiliyorsa, sizin yediğiniz yemeklerden yiyebilir. Bu ay, ufaklığın ilk doğum günü heyecanının yaşandığı aydır. Bu güzel günü ölümsüzleştirmek için, fotoğraf makinesi, film gibi hazırlıkları şimdiden yapın.

Bebeğim Neden Ağlıyor ?

03 Şub 2009

Bebekler hiçbir neden olmadan boşu boşuna ağlamaz. Mutsuz olduklarında ya da bir şey gerçekten canlarını sıktığında size haber vermek ve yardımınızı almak için ağlar.

Bebekler ağlamaya başladı mı anne – babalar ne yapacaklarını şaşırır. Hele de o, ilk bebekleri ise daha çok panikler. Uzman Psikolog Sinem Olcay “Bebeğim neden ağlıyor” sorusunun yanıtını veriyor.
Yeni doğan bebeklerin çok ağlamasının bir sebebi var mıdır?

Bebekler sıkıntı veren her durumda teselli bulmak için yardım aramaya programlanmıştır. Bebeğinizin ağlaması, beyni henüz yeterince gelişmediği için tek başına başa çıkamadığı yoğun duygular ve korku veren bedensel hisler için yardım istemesi anlamına gelir. Bebekler hiçbir neden olmadan boşu boşuna ağlamaz. Mutsuz olduklarında, bir şey gerçekten canlarını sıktığında size haber vermek ve sizin yardımınızı almak için ağlar.

Tüm bebekler arasında doğduğunda en olgunlaşmamış durumda olan insan yavrusudur. Aslında bebeklerin gebelik süresini anne karnının dışında tamamladığını söyleyebiliriz. Freud’un insan yavrusu için “dünyaya tamamlanmamış olarak gelir” demesi doğrudur. Yeni doğmuş bir bebeği dışarıdaki bir cenin gibi düşünebiliriz. İşte bu nedenle yani doğduklarında yeterince olgunlaşmış olmadıkları için bebekler çok hassastır.
Bebeklerin ağlamasına en çok ne sebep olur?

Bebekler hem fiziksel hem de duygusal pek çok nedenden ötürü ağlayabilir. Bir bebek, yorgun ya da aç olduğu ya da başka bir dış etken yüzünden fazla uyarıldığı için ağlayabilir.
Annelerin ağlamanın ne anlama geldiğini anlama şansı var mıdır?

İlk başlarda ağlamanın ne anlama geldiğini çözmek zor olabilir ama zamanla ağlamaları çok daha doğru bir şekilde okumayı öğreneceksiniz. Örneğin; zamanla açlık ağlamasını yorgunluk ağlamasından ayırt etmeye başlayacaksınız. Bazen ise ağlamanın nedenini kesinlikle bilemeyeceksiniz. Ama bunun bir önemi yok. Önemli olan bebeğin paniğini ve acısını ciddiye almanız ve sakinleşmesi için ona yardımcı olmanızdır.
Bebekler en çok ne zaman ağlar?

Ağlama, bebek 3-6 haftalık olduğunda en yüksek seviyededir. Bebek, 12-16 haftalık olduğunda ise azalır. Bunun nedeni bu dönemde bebeklerin hareket kabiliyetinin yükselmesi, bir şeyleri tutup onlarla oyun oynayabilmeleri dolayısıyla artık daha az sıkılma ve engellenme yaşıyor olmasıdır. Daha büyük bebekler ve 3-4 yaşına kadar çocuklar, açlık, soğuk, yorgunluk, hastalık gibi sebepler yüzünden ağlamaya devam eder. Bunun yanında, ağlamaya neden olan yeni hisler eklenmiştir.

Ebeveynden ayrılma korkusunun yarattığı panik yüzünden ağlayabilir. Büyüdükçe hoşlandıkları ve hoşlanmadıkları şeyler; onları korkutan ya da huzursuz eden şeyler netleşir ve her biri bir ağlama nedeni olabilir. Konuşamayan bir çocuk için ağlama genelde “hayır” anlamına gelir. “Hayır bir başkasının kucağına gitmek istemiyorum”, “Hayır bu tulumu giydirmenden hoşlanmıyorum” gibi.
Bebek ağladığında ne yapmak gerekir?

Bebeklere her ağladığında müdahale etmek, sakinleşmeleri için yardımcı olmak gerekir. Ağlamasına uzun süre cevap verilmeyen bebekler aşırı duyarlı bir stres algılama sistemi geliştirebilirler.

Bebeğinizin kendi kendine sakinleşmesini beklemenizin hem beyin hem beden gelişimi bakımından olumsuz etkileri olabilir. Bir bebek, ağlamayla kaybettiği kontrolünü kendisi sağlayamaz, bunu sadece siz yapabilirsiniz. O nedenle bebeklerin her ağlamasına tutarlı şekilde cevap vermek gerekir.

Araştırma ve gözlemler göstermekte ki ağlamalarına cevap verilen bebekler ilerleyen zamanda daha az ağlayan, daha mutlu ve daha kolay sakinleştirilebilen çocuklar oluyor.

Solaryum Nedir ?

03 Şub 2009

Solaryum Nedir ?

Solaryum makineleri , güneş ışığının insanlar üzerindeki , sağlığı teşvik eden etkilerini kullanılabilir hale getirmek amacı ile üretilmişlerdir. Güneş ışınları , görünebilen orta dalga boyundaki gün ışığı , görünmeyen enfaruj ve ultraviyole ışınlarının bileşiminden oluşmaktadır.

Ultraviyole ışınlar üçe ayrılmaktadır.

UV-A , UV-B ve UV-C . İnsan için zararlı olan UV-C ışınları ozon tabakası tarafından filtre edilmektedir.
UV-A ve UV-B ışınlarının etkileri de birbirinden farklıdır. UV-B ışınları
UV-A ışınlarından 1000 kat güçlü , yakıcı , agresif ışınlardır. UV-A ışınları ise pigmentlerin renk değiştirmesini sağlamaktadır.
Deri üç tabakadan oluşmaktadır. İlk önce üst deri tabakasına gelen UV ışınları bronzlaşma mekanizmalarını harekete geçirmektedir. Bunlar bronzlaşma ve yeni pigment oluşumunu sağlayan mekanizmalardır.

UV-A ışınları cildin koruma mekanizmasını harekete geçirerek pigmentlerin renk değiştirmesini ve dolayısıyla bronzlaşmayı sağlamaktadır.
UV-B ışınları çok az miktarda uygulandığı takdirde yeni pigment oluşumunu ve üst derinin kalınlaşmasını sağlamaktadır. Bu yeni pigmentler derinin üst tabakasına doğru ilerlerken UV-A ışınları ile karşılaştıkları takdirde , daha kalıcı ve derin bir bronzluk oluşur.
İşte solaryum da aynı biyolojik mekanizmayı harekete geçirmektedir. Solaryumla bronzlaşma güneş ile aynı efektlere sahiptir. Tek fark solaryum da ışınların optimal fayda sağlayacak şekilde kombine ve filtre edilmiş olmasıdır.

Lazer Epilasyonda Başarı Kesin Mi?

03 Şub 2009

Lazer epilasyonda başarı kesin mi?

Yüzde bir ila yüzde iki arasında yanıtı çok zor olmuş hasta popülâsyonu var. Şimdi 10 yılda yaptığım 13000–14000 seanstan edindiğim izlenim böyle. Yüzde bir ya da iki civarında çok zor yanıt aldığımız hastalar var. Eğer hormonal bir bozukluğu yoksa. Hormonal bozukluğu olanlarınsa bir taraftan lazer epilasyon yaptırıp bir taraftan da bu hormonlarını tedavi ettirdiğinde normal kişilerden çok daha hızlı yanıt alabiliyoruz. Biz ortalama 4 ila 8 seansta sonuç alırız diyoruz ama bunu bölge ve kişiye göre farklılaştırıyoruz. Vücudun en hızlı yanıt veren bölgeleri bikini, alt bacak ve kol altları. Bunun dışında üst bacak ve kol da diğer yerlere göre daha geç sonuç veriyor. Yüzde ise çene ve dudak üstleri çok iyi yanıt verirken yanak ve boyun çok zor yanıt veriyor. Fakat kişisel faktörler de var. Üst bacak alt bacaktan daha yavaş gider dediğimiz halde, üst bacağı alt bacağından daha hızlı giden hastalar olabiliyor. Ya da kolu bacağından daha hızlı giden hastalar da var ama bunlar istisna. Genellikle bu sıralamalara uygun gidiyor.

Her seansta kıllar azalıp bir taraftan da inceldiği için illa sıfır olması şart değil. Örneğin yüz için ya da kol için sıfır hedefi koymaya gerek yok. Çünkü çok ince görünmeyen kıllar olduğunda ve kişi rahat olduğunda illa devam etmek gerekmez. Lazer epilasyonun en iyi tarafı biz tüyleri belli bir seviyeye getirip azalttıktan sonra tüylerin kendi kendine çoğalması mümkün değil. Onlar o şekilde kalır. Yani her bir seanstaki azalttığımız o yüzde 20 ila yüzde 40 kalıcıdır. Sonradan birkaç yol ara verseniz bile artma ve kalınlaşma olmaz. Sadece ağda yaptığınızda ve jilet kullandığınızda kalınlaşma olur ama asla sayısını arttıramazsınız.

Cilt Bakımında 7 Yanlış !

03 Şub 2009

Cilt Bakımında 7 Yanlış !

Dermatologlar, cilt bakımı için yaptığınız en kötü hataları açıklıyor ve sıkça yapılan bu 7 güzellik yanlışını düzeltmeniz için çözüm yöntemleri sunuyor.

1. yanlış
Siz sigara içmiyorsunuz ama içen arkadaşlarınızla vakit geçiriyorsunuz.

Zararı: Bir başkasının sigarasından çıkmasına rağmen, sigara dumanı cildinizi mahveder. Sigara dumanın daki kimyasallar (karbon monoksit, katran, nikotin v.b.) direkt gözeneklerinize işler. Bu toksinler vücudunuzun hücreleriyle temas ettiğinde ise, cildinize yumuşaklık veren ve direnç kazandıran yapıyı bozup, erken yaşlanmayı tetikler. Ayrıca cildin kendi kendini yenileme özelliğine de zarar verir.

Yönteminizi değiştirin: Sigarasız ortamlarda kalmaya çalışın ama kendinizi bir duman bulutunun ortasında bulursanız da, içenlerden mümkün olduğu kadar uzak durun ve iyi havalandırılan yerlere yönelin (teraslı ya da dışarıda oturulabilen bar ya da restoranlar). Eve dönünce de duşa girip saçınızla cildinize bulaşmış artıkları çıkarın. Hemen ardından da, C ve E vitaminleri içeren antioksidan özellikli bir nemlendirici kullanın.

2. yanlış
Tatile çıkmadan önce birkaç kez solaryuma giriyorsunuz.

Zararı: Hoş bir bronzluk için ilk temelleri atıyor olabilirsiniz ama cildinize verdiğiniz hasar plajda yaşayabileceğiniz herhangi bir yanığa eşit, hatta daha da fazladır. En yeni modellerinin yaydığı UVA radyasyonu güneşin yaydığından 15 kat daha fazla. Bu aslında sizi yakmaz ama derinizden derinlere işleyerek dokulara ve hücrelere zarar verir ki bu da cilt kanseri riskinizi arttırır. Bir araştırma sonucuna göre; düzenli bir şekilde solaryuma girmenin, melanoma (cilt kanserinin en ölümcül türlerinden biri) yakalanma ihtimalini yüzde 55 arttırdığı belirlenmiş. 20-29 yaş arası kadınlarda melanom olasılığı, yapay güneşlenme tekniklerini kullanmayanlara göre yüzde 158 daha fazla bulunmuş.

Yönteminizi değiştirin: Yanmak için solaryuma girmekten başka birçok seçeneğiniz var. Mesela yeni bronzlaştırıcılar. Yüz ve göğüs için, aloe ve E vitamini katkılı Clarins Intense Bronze Self Tanning Tint ve vücut için de cilde hızla işleyen ve gliserin ile yumuşatan Avon Skin-So-Soft Glow Daily Body Moisturizer”ı deneyebilirsiniz.

3. yanlış
Cildinize her gün, hatta bazen günde iki kez peeling işlemi yapıyorsunuz.

Zararı: Evet, ölü hücrelerin atılmasını sağladığı için yararlı olabilir. Ancak fazlası, kesinlikle yarar sağlamak yerine zarar verir. Pek çok kadın baştan aşağa keselenir, gün içinde kimyasal bir dökücü olan alfa hidroksi asitlerini (AHA) içeren losyon kullanır ve gece de retinoid gibi dökücüleri içeren kremler sürer. Tüm bunlar, tek bir günde üç ayrı soyma işlemi demektir. Bu da cilde zarar verir. Çünkü bu işlemler, cildin doğal koruyucu lipid yağ bariyerini ortadan kaldırır ve cildin doğal yapısını bozar.

Yönteminizi değiştirin: Kendinize günde en fazla iki metodu kullanacak şekilde sınır koyun. Aynı günde hem peeling etkisi gösteren bir krem hem kese hem de retinoidleri kullanmayın ve kullandıklarınızın da içeriklerini mutlaka inceleyin. Yüzünüz için aşırı ovalama gerektirmeden ölü hücrelerin atılmasını sağlayan ve AHA içeren bir temizleyici kullanın. Ardından ölü hücreleri dökücü içeriğe sahip bir gece veya gündüz nemlendiricisi (ama her ikisini değil) edinin. Haftada bir olarak da, sakinleştirici jojoba özleri içeren bir temizleyiciyle cildinizi rahatlatın.

4. yanlış
Bacaklarınızı tıraş ederken tıraş kremi yerine, sabun ya da vücut şampuanı kullanıyorsunuz.

Zararı: Tıraş jelleri ya da kremleri, jilete üstünde kayabileceği pürüzsüz bir yüzey sağlayarak cildin kızarmasını ve minik kesikler oluşmasını engeller. Pek çok sabunun etiketinde “nemlendiricidir” yazmasına rağmen, sabunlar cildi tıraş esnasında korumazlar bu yüzden de tıraş sonrasında bacaklarınız pul pul görünebilir.

Yönteminizi değiştirin: Mutlaka kadınlara özel bir tıraş kremi kullanın ama sakın bir erkek tıraş kremi kullanmayın. Kadın traş kremleri cildi dinlendiren ve nemlendiren; cildi pullanma ve yara bereye karşı koruyan bitkisel özler içerir. Örneğin bir sonraki traşınızda cildi tıraşa hazırlayan Gilette Satin Care”i tercih edebilirsiniz. Eğer acil bir durumda kalırsanız tıraş kremi yerine saç kremi kullanabilirsiniz. O bile bacağınızı eski klasik sabununuzdan daha iyi koruyacak ve cildinizin nem dengesini bozmayacaktır.

5. yanlış
Çenenizdeki o kocaman sivilceyi fark ettiğiniz an kendinizi tutamıyor ve sıkıyorsunuz.

Zararı: Dermatologlar hep bundan bahseder; sivilceleri patlatmak uzun vadede daha büyük sıkıntılara ve izlere yol açar. Sivilcenizi sıktığınızda, gözeneği tıkayan her ne ise dışarı çıkar ama büyük kısmı içerde, cildin altında kalır. Ama nedense her seferinde yine de sivilcenizi sıkmak, çirkin bir soruna güzel bir çözüm gibi gelir.

Yönteminizi değiştirin: Bunu yine de yapacaksanız, en azından doğru yöntemle yapın. Öncelikle sivilce ve siyah noktalar için özel tasarlanan metal çubuklardan birini alın. Aleti ve sivilceyi alkol ile silin. Ardından çıkıntıyı yumuşatmak için ılık bir kompres uygulayın (ıslak bir bez gibi). En sonunda çıkarıcı aletin deliği ile sivilceyi aynı hizaya getirin ve tam aşağıya doğru ittirin. Bu yöntemi sadece ucu görünen sivilceler ve siyah noktalarda kullanın. Derin kistlerde kullanmanız onları daha kötü hale getirecektir. Ama her zaman için en iyisi; bir dermatoloğa gidin ve o büyük sivilceyi uzmanın ellerine bırakın, bu sayede bir kaç saat içinde kaybolabilirler. Bir başka sivilceyle savaş yöntemi de yeni bir cihaz. Zeno adındaki bu cihaz pille çalışıyor ve ısı terapisi yöntemi ile sivilcedeki bakteri faaliyetini bitirip, beyaz uçlu sivilceye dönüşmesini engelliyor.

6. yanlış
Hamile olduğunuzu bildiğiniz halde cilt bakım rutininizi değiştirmiyorsunuz.

Zararı: Montclair, New Jersey”de dermatoloji uzmanı ve Shape dergisi uzman kurulu üyesi Jeanine Downie”nin ciddi bir uyarısı var: “Hamile olmayanlar için zararsız olan pek çok cilt bakım malzemesi fetüse zarar verebilir.” Bilinen ve sürekli kullanılan anti-aging ve akne bileşenleri, kırışıklara karşı kullanılan retinol ve aknelere karşı uygulanan benzoil peroksid gibi maddeler hamile kadınlar için güvenli bulunmuyor.

Yönteminizi değiştirin: Hamile kalmaya karar verdikten sonra ürünlerinizin içeriklerini okumaya başlayın. Hamilelik esnasında kullanımları güvenli olan meyve özlü ya da laktik (süt özlü] ürünleri tercih edin. Doğal cilt soyucu özlere sahip Clean & Clear Morning Burst Sunshine Control yüz temizleyici iyi bir çözüm olabilir. Aniden beliren cilt sorunları için düşük yoğunlukta salisilik asit içeren ürünler kullanın. Bunun için Dermalogica Overnight Clearing Gel”i ya da içinde söğüt kabuğu gibi doğal bir bileşen bulunduran Skyn Iceland Anti-Blemish Gel With Willow Bark gibi ürünleri de deneyebilirsiniz.

7. yanlış
Makyaj fırçalarınızı nadiren temizliyorsunuz. Bir tek siz kullanıyorsanız neden uğraşacaksınız ki?

Zararı: Fırçalar, zamanla tam bir bakteri yuvası olabilir. Fırçayı temizlemezseniz, bakteri birikimi direkt cildinize geri döner. Bütün o bakteriler hastalıklara yol açabilecek şekilde gözeneklere yerleşebilir. Bunun yanı sıra kirli fırçalar makyaj malzemesini kolaylıkla alamaz ve fırça, kılları birbirlerinin üstüne yığıldığından makyajınızda lekelere yol açar.

Yönteminizi değiştirin: Kiri ve bakteriyi atmak için, fırçaları temizleyici bir şampuanla haftada bir kez yıkayın. Makyaj fırçalarını yıkamaya zamanı olmayanlar için daha pratik çözümler de mevcut. Örneğin Clinique markasının bu probleme kökten çözüm getirmek için, anti mikrobik teknoloji kullanılarak geliştirdiği fırçalar.